30 Nisan 2013 Salı





Seni düşünmekten gözüme uyku girmeyen geceler sana girsin sevgilim, ben artık uyuyorum.

Geçenlerde yolda gider iken tesadüf eseri Sertap Erener'in -iyileşiyorum parçası denk geldi radyoda.
Ha bu BlackBerry telefonlarda radyo yok, sen onca dıdddırıbıddıdaan sonra kendin yüklüyorsun bu bir şikayettir BlackBerry yetkilileri.
Ha şarkıya dönelim.
Aynı beni anlatıyor, ensemden omuz kıvrımlarıma ve oradanda hafif eğim olan bel bölgeme kadar öyle bir rahatlık geliyor kı bu parçada sıkça sürekli tekrar dinleme ihtiyacı duyuyorum.
Belkide kendimi iyileştirmemin yolunu buldum ve pek ala ki buna gülüp seviniyorum.
Gülmeye ihtiyaç var bu memlekette hemde en alalısından.
İnsanların ihtiyaç lıstesının çoğu zaman söyle olduğunu anımsıyorum;
+Ekmek,
+Su,
+Çay,
+Sigara,
+Mutluluk.
(Her ne kadar sigara bana uymasada listenin çoğunluğu bu.)
Mutluluk satılsın abi, kızların ki fıyonklu paketlerde erkeklerin ki onlara uyabilecek bir amblemde işte.
Hayallerimin en diplerinde sakladığım bir meslek bugünlerde bana yeşil ışık yaktı hemeeen olayı kaptım yaklaş annnem dedim.
Gel buraya annem, geel.

Moda tasarım!
Evet içimde bu var.
Kumaşlar, iplikler, iğneler, kendin çiziceksin tasarlayıp giyiceksin bundan misi var mı hı?
O kumaşların dokularını parmak uçlarınla hissetmen koyu ama 10 B kalem ile kumaş dokularının modelini kağıda çizmen bunlar benim için ayrı ayrı fakat çok özel bir zevk.
Ama o parmak uçlarımla kumaşın cinsini anlayabilmem için dokunduğumda tum vücuduma elektrik gidiyordu sanki ayrı bir haz.
Ayrı bir eğim, çok ayrı bir şey işte oğlum.
O yüzden perryle resim kursuna gitmeye kaarar verdim.

Çizimim iyi değil.
Hatta Murat Hoca daha önce çizim yaptın mı dediğinde.
+Buraya gelmeden önce çizmeye kalktım ama ortaya çöp adam çıktı hemde gözlüklü dedim.
Hoca Allah bilir hangi organıyla gülmüştür bana ehee.
Neyse Mucize perryy'mle aynı şehirde yaşıyoruz artık, o resim kursuu için burada bir yurtta kalıyor.
Ama sık sık buluşuyoruz, buluşmasak bile ki bu 2 günü geçmez whatsapp bir parmak kadar ucumuzda eheehey.
Neyse bende kurşa gitmeye karar verdiğimi bir daha teyit etmek istedim.
(Ta ki bu hayalım çok acımasızca sonlandırıldı bazı kokuşmuş sebeplerden dolayı.)
İlk gittiğimde daire ve yatsı elips çiziminin önemini anladım.
Ama abi bir yuvarlak çizmek ne kadar zormuş.
Ha evet sizin anladığınız benim uygulamakta sorun çektiğim o yuvarlaktan bahsediyorum.
Cıkss olmuyor Abii, yani ustu olsa sağı yamuk.
Yanımdaki adamlar karşıda sandalyede oturan mankenı çiziyorlar.
Bende resim kağıdımı onlardan gizli tutmaya çalışıyorum ;
+Kıza bak ehee, daire bile çizemiyor.
Demesinler diye.
Evet okudugunuzda ilk aklınıza gelen gibi eziklendim, utandım.
Sonra hoca her ne kadar oluyor desede bu teselliyi yemedim Murat Hoca burdan diyim.
Sonra karşıma bir basket topu koydu.
Eeneeem yine bir yuvarlak.
Karakterist olaraktan yuvarlağa karşı bir simetrim var.
Sevmiyorum soğuk geliyor yani.
Günlük eşyalarımın, arasında elips ve daire çizgisi bulunması imkansız yanı o kadar illet sevmiyorum çirkin şey seni.
Neyse basket topunu çizdim.
(çizmeye çalıştım)
Öyle falan o gün bitti kurs.
Güzeldi.
İstediğim hayal ettiğim şeylere yaklaşmanın illisyonistik bir ince çizgiydi bu.
Gülümsüyorum, ve etraftaki gözüme batan tüm kötü şeyleri sevmeye başladım.
Buna şaşırdım.
Benim için o kadar hassas ve ince çizgi ki kendimden zerre kaadar taviz vermeye eğilimim olamazdı.
Daha doğrusu aslında sevmeye başladıklarımı önemsemediğiım için gözüme eskisi gibi batmıyorlar demem daha uygun olurdu herhal.
Mutluluk ver elini fora yani.
Ama mutluluklarımın uzun sürmeyecegını bilmem benim için bir klasik.
Ha yabancı gelmiyor üzülmem vs vs.
Başkalarının düşüncesi hayatıma o kadar yansıyor ki, bunlara kulak tıkamakta bazen işlevsel olaraktan zorlanıyorum.
Bir insan için, 'ben ' olamamak ne kadar zor bir şey.
Düşünsenize kendi, düşüncen ve hayalin , isteğin ne bileyim sebepsiz dürtülerle bozuluyor.
Ama artık o kadar dik durmaya alışmışım ki, belimi bükmeye hıc bir sebep neden olmuyor.
Galiba, sanırsam ben güçlü biriyim.
Yıkılmayı sevmiyorum.
Korkmuyorum, önemsemiyorum.
Aslında pekte umursamıyorum. 

The Libertine adlı yazarın bir sözüne rast geldim baya oluyor 1.5 sene kadar fazla olabilir ama az değil.

"Kafana çivi çakmayı bile düşündüm. Ama daha kötü bir şeye karar verdim; Seni görmezden geleceğim."

Bu sözü hayatımın ilkesi edindim.
Mesela ben programsız, hiç bir şeye bağlı olmayan bir insanım.
Hiç bir şeyi fazla bile sevmem, en ufak bir şarkıya bile bağlanmam.
Ne bir ruj rengine, ne bir parfüm kokusuna, ne de rengine takılıp surekli giyebileceğim bir ayakkabıya.
Hiç bir şeye bağlı kalmam.
Ama bu söze bağlandım hatta benim bu bir ilkim.
Neden bağlı kalmam, yeni ve doğal olan her şeyin bir fırsata ve bir şansa ihtiyacı olduğunu düşünürüm.
Her neyse, bu ilkeme dayanaraktan kurstan ayrılmam her ne kadar sarsıntılı geçse de ayağa kalkmayı başardım.
Ama pes etmedım.
İstedim ve bunu yapacaktım ve ben bundan emindim.
Kafama koyduğumu yapma deliliğim var, olmazsa olmazım yanı.
Çizimlere evden devam ediyorum, sağ olsun Yahya hocam vardı kursta ona çizdiğim resimlerin resmini çekip sosyal medyadan bir ileti halinde yollayabilme ihtımalim olduğunu sorduğumda elbette kı deyip sıcak ve samimi davrandı.
Şimdi siz okuyanların önünde ona teşekkür etmek istiyorum.
Ha kendisinden bahsetmeden edemeyeceğim.
Kendisi benim kursta ki Hocam.
Alttaki Perry'mın yazısında bahsettiği Furkan ile amca oğlu oluyorlar.
Dip not; Furkan çok komik birisin evet kabul ama insan yeni tanıdığı birinin sözünü çalar mı?
Hemde benim cıksss.
Neyse şaka kaçtım sana Furkan merhaba.
Kursa 2. Derse girdiğimde, bir garip oldum çizimim bu seferde kuklaydı !
Pis kukla!
Kötü kukla.
Kokuşmuş kukla.
Bel kısmını çizemedım bu sefer ehee ben çok beceriksiz olduğumu düşünmeden edemıyorum.
Neyse o akşamı bir garıptım karsımdakı insanın nasıl bir karaktere ve düşüncelere sahip olduğunu hissedebılme huyum var kahretsin.
Paylaşmayınca omuzlarım ensem ağırıyor.
Mesela Furkan, o kadar komik biri ki, o kadar rol yapabilen biri ki.
İçinde fırtınalar kopsa bile deli gibi kahkaha atabilecek kapasiteye sahip.
İyisin Furkan, iyi.
Dediklerimi unutma, çok güçlüsün.
Ha bir de Yahya Hocam vardı ya hani bir insan bu kadar mı sert, ağır, ciddi olur.
Yanı ismini duyduğumda bile bir sertliği hissediyorum.
Cıkss bir garip oluyor insan yani.
O da düşüncelerini içinde yaşayıp dışarı vurmayı istemeyen bir insan.
Bu konuda yanı anlatamayacağım bir çok konuda ortak noktamız var.
Özel hayatının deşifre edilmemesinde temkinli davrandığı için burada onunla ilgili yayını kestik.

Ha benim bu ara 37 ekran televizyondaki cızırtı gibi arada error veren ruh halim vardı.
Sahi o nerede?
Kesin fındıklı cafe Crown yapmaya gitmiştir.
Ha bu arada yeni alışkanlığım cafe Crown fındıklı bu ara takılıp kaldım.
Şu an bu yazıyı yazarken, Furkan'ın ruh haline girdim.

Canım yanarken kahkaha atma metodunu çok iyi uyguluyorum.
Abi benim canım yanıyor, ben size yukarıda Cafe Crown diyom.
Edeyim ben crownuna cafesine.

İsteklerım elimden alınınca hiç iyi bir insan olmuyorum ben.
Hayat kısa.
Gülüp geçmeye çalışma çabamı yine ve tekrar tekrar yeniden seviyorum galiba.
Diyeceğim o ki bu ara öğrendiğim tek şey;
Eğer sevmediğin kişilerin yüzüne bakmak zorundaysan ve istesende kaçamıyorsan; gülümseyerek ağlamayı öğreniyorsun demektir.


Pembe Gözlük !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder