2 Eylül 2013 Pazartesi


He canım hee, bensiz çok daha iyi, çok daha mutlusun. Bunu gizli numaradan gelen sessiz telefonlardan anlayabiliyorum.
Yaz aylarının hafta sonu klişelerini bol bol yaşamaktayım, ya düğün var, ya misafir, ya mutlaka bir yere gidilecek. İtiraz, ıkınma, mıkınma geçersiz tabı. Neyse ki bu sefer ki düğün yan komşumuzun oğlunun düğünüydü. Biraz daha eğlenceli olabilirdi hem o benim manda yavrusu eski sevgilimde gelebilir ne de olsa uzaktan akrabası, ama bu konuyu fazla bıcıklamadım. Ağır ve resmi giyinmek istedim. Babam eve daha gelmediği için bende yan komşuyla gelin alma konvoyuna katılacaktım çok severim ben hem tey tey tey durumlarını. Neyse komşu ben sana seslenirim dedi hazırlanmadan evvel, mutlaka seslen anca hazırlanırım dedim. Hanı ben madonna'yım sahneye çıkıcam 5 saatlik makyajım, kıyafetim, kombinasyonum var ya hanı. Neyse düğün sahibinin hanımı geldi 2. Hanımı oluyor bu gelen hatuncan, ilki Allah rahmet eylesin hastalandı ve kanserden öldü. Çokta severdim aklıma gelince ağlar, ağlar dururum. Çokta iyi melek gibi bir kadındı. Neyse bu ikinci hatunda öyle hem ikinci hem melek. Bir garip gibi, çünkü normalde bilinmek üzere biraz huysuz bilinir 2. Hatunlar toplumun bir on yargısı da diyebiliriz bakış, acısı da diyebiliriz tabı buna. Bu hatuncan, ilk kadının annesini, ablasını düğün merasimi için evlerine geldiklerinde bir sarılıyor öpüyor, görmen lazım şaşırırsın. Hanı sanki çok yakın akranı gibi. Hanı böyle illa bir resmiyetlik olur ya işte. Ama bu hatunda yok, cennetten örnek huri gibi gönderilmiş sanki, bu hanımı da çok severim sıcak kanlı ve cana yakın. Bir kızı var İstanbul'da yaşayıp çalışan, o da annesi gibi hamarat başarılı, güzel bir kız. Allah herkesin sonunu hayır eylesin tabı. Her neyse işte bu hatun hadi gidiyoruz gelmiyonuz mu diyor kapıdan annemde eşimi bekliyorum düğün yerine gelicez diyor, sonra bende 2. Kattan ben obur komşuyu bekliyorum haber vercekmiş bana diyorum oooo oda şaşkın sen hazırlan diyor yemin ederim bir düğün kombinasyonunu makyaj dahil 6 dk hazırlandım. Evet bu imkansız gibi gözüküyor ama gerçek. Buradan sesleniyorum guennes rekorlar kitabına yazılmalı bu! Her neyse hazırlandık korna eşliğinde gidiyoruz, kız sevgilisine kaçtığı için, ailesi de görüşmediği için kızı ilk hanımın annesinin evinden alınıyor gelin alma merasimiı falan. O da çok güzel geçiyor maşallah yaramaz damat adayı pek sık ve efendi duruyor. Ama muzipliğini hiç bir şey alamaz bu kesin. O an Sevim ablanın yani, ölen hanımında orada çocuğunu görmesini isterdim evet okuyan kardeşlerim bildiğiniz üzere orta olmasını isterken bile gözlerim dolu dolu akıyor, şimdi bu yazıyı yazarken de hatırıma düştü yine ağlıyorum. Bu bir vazgeçilmez mesken gibi. O 2. Hanımın adı bayan M olsun. O da heyecanlı, telaşlı gerçekten içten şekilde gelinin çıkmasını bekleyenlerden di. Hanı kadının suratına bakıyorum ablak gibi bir kadın bu kadar iyi olur mu yahuuu! Diyorum. Oluyormuş numunelik hatun gibi. Neyse gelin çıkıyor 19 yaşında henüz ama böyle güzel gelin görmedim çok tatlı şeker ve sade. Bu seferde o kızın ailesinin yokluğuna sulu gözlülük yapıyorum. Ailesini annesini, özellikle kapıdan babasının çıkarmasını isterdi herhalde diyorum ve benimkiler yine şıpp şıpp akmaya devam. Bu empati olayı beni öl-dü-re-cek. Neyse arabalara biniyorum güzel şehir turu konvoyundan sonra düğün yeri olan yeşilliklerin vadisi olan yere geliyoruz. Her şey çok güzeldi. Sanki güzel olunmaya mecbur bırakılmış gibi. Farklı ve güzeldi işte. Davetliler yavaş yavaş toparlanıyorlar bende diğer komşumuzun masasına oturuyorum annemlere yer ayırıyorum. Annemler geliyor yemekler servis ediliyor (çığ köfte harikaydı) ve düğün başlıyor, gelin alkışlarla meydana geliyor. Herkes yemek yemeyi bırakıp gelinin geldiği yöne bakıyordu, süslü çemberlerin altından geçtikten sonra gelin damadın elini bırakıyor ve birinin boynuna sarılıyor. Abii diyor (dudak mimiklerinden anlaşılıyordu) Abisi gelmiş. Gelin orada ağlıyor tabı, benimkileri söylememe gerek yok dimi? Onlarda devam şıp şıp ağlamaya. Bu en önemli, bu bir kalabalık bir yalnız olduğu anda ailesi yalnız bırakmamıştı. Anlatırken bile boğazıma yumru oturuyor. Annesi ablası, bütün akrabaları gelmişti -babası hariç. Kısacası bir genç kızın dünyası yoktu o düğünde. Neyse ki alkışlarla gelin damat dans ediyor ve sahnenin sol tarafında bilgisayara bağlı bir koca ekran beliriyor damadın bebeklik resimleri, annesiyle beraber falan. Hadi anlatırken, konuşurken neyse de resimde görünce insan daha bi kötü olup sarsılıyormuş be. Zaten o Sevim ablanın annesiyle ablasıyla konuşamıyorum, görüyorum ama konuşamıyorum o kadar benziyorlar ki ona. Konuşmaya başlasam kelimelerim kesin ağlamaktan tükenir devamını getiremem. En iyisi hiç başlamamak. Neyse ki düğüne sürpriz konuk olarak Uğur Arslan'ı çağırmışlar. Su gibi ömrün olsun şiiriyle gelinle damat bir kere daha dans ettiler, tabı o gelin ile damadın yerinde bizi, onunla beni hayal ettim. Acıdı yine acıdı işte. Böyle de siktiri boktan bir duygu. Ne geçiyor, ne bitiyor lanet şey. Takı merasimi derken bizimkiler kalkmak istiyor ve ben komşumuzla geleceğimizi söylüyorum. Çünkü henüz daha onu görmedim. Gözlerinde ki zavallılığı görmek egomu rahatlatacaktı. Onu görmeliydim. Neyse kı oynama faslı başladı. Ve karşıdan şişko, iri biri. Aha bu o, bu o manda! Bu o sığır! Bu o camış! Ayrıldıktan sonra, uzun süre sonra sevgilim olduğunu öğrenince beni sevdiğini hatırlayan yarma. Ve bana inat olarak, hırs yapıp sevgilimin eski kız arkadaşıyla çıkmaya başlayan gevşek donlu, suratsız. İnanın kızgın değilim, onu böyle anlatırken rahatlıyorum. Neyse kı yeşillikten ormanlık alana geçiyor, gizliden gizliye bakıyorum ve beni farketmesini istiyorum. Yeni merakı fotoğrafçılık. Fotoğraf çekiyor kızları ağaçlık alanda. Gözlerinden, uzun kirpiklerinden tanırım onu yan gözle bakıyor hepsine ayrı ayrı. Kahkaha atıyorum, koca bir orospu kahkahası. Hiç değişmeyecek. Kopek bok yemekten vazgeçemezdi. Sonra onu bana bakarken fark ediyorum ya da benim tarafıma bakıyor bilmiyorum. Sonra horon çalıyor ve o horon halkasına dahil oluyor ama çok büyük kalabalık bir halka bende giriyorum sevmesemde sırf beni manda gözlü fark etsin diye giriyorum. Oynarken, içim bıngıldaşıyor resmen. Ne yaptığımı bilmiyorum hiç mantık üretmiyorum ama genelde böyle zamanlarda aklıma gelen şeyleri yapmayı tercih ederim. Pişman olmayı sevmem. Ah be koca götlü, sen sevgini götününn keyfiyle karıstırmasaydın böyle mı olurdu diyorum içimden. Sadece içimden. dısımdan dememin faydası yok biliyorum. O horon ekibinde ellerimi bırakıp dızlerımı yere çöküp çığlık ata ata, hıçkıra, hıçkıra kendimden gece gece ağlamak istedim. Belki beni rahatlatabılırdı kim bilir. Ama o an onu yapmak istedim. Sonra 3-5 oyın sonrası onların koyunun arabası kalkacağı anonsu gecto. O çok sevdiği kıvırcık kız kardesı kubra'da oradaydı. Bilmem pek sevimli ve samimi geldi. Sonra masadan düğünün çıkış kapısına fırladıgımı frkettım. Nasıl olur az önce sandalye de oturuyordum ben. Ne refleksi kaldırdıysa beni anlam veremiyorum üstelik topuklularla kosmustum. Oınanılır gibi degil. Son kez. Belki de son bir ihtimal. Artık unuttuğum (asla unutamaayacagım) o kahve rengi (şimdilerde bok rengi diye tabir edilen) Gözlerini bir kez daha görmek istedim. Hatırlamadıgım (aklımdan çıkmayan) Kok dipleri sık sık olan o kırpıklerının dızılısını, sıklığını görmek istedim. zor anımsadıgım ( bir an olsun aklımın ucundan gitmeyen) ellerinin ufaklıgını, o tadını bilmediğim (tadına olduğum) üst bıyıklarını öpmek istedim. hıç sevmedıgım (asık olduğum) Sakallarını okşamak, istedim. O bir zamanlar lacivert salımı taktığım boynunu (şimdilerde başka bir kızın kesinle başka bir kızın olduğundan emin olduğum kolyesı) vardı boynunda. Koklamak istedim. İçime çekmek. Ve nefesımı dışarı vermekten korkmak istedim. Dışarı verirsem nefesımı, içime aldığım kokusunu duyabılırlerdı. Yapamazdım! Bunu yapamazdım! başkalarının onun boynunun kokusunu duymalarına izin veremezdım! Şimdilerde eminim kı başka hatunların diş izleri mor mor yuva yapmışlardı ensesinde, boynunda. Biliyorum. Çünkü onu iyi tanıyorum. Bir hatunu duzebılmek için elindeki her fırsatı değerlendirebilecek bir öküzun tekıydı. Asıl garip olan nasıl hala onu anlatıp, ondan nefret duygusu bile duymadan yaşıyor olabilmem. Bazen zavallı, bazende gerçekten çocuk gibi basının oksanılmasını bekliyor. Ama bu onun at kafalı bir beyinsiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İtiraz ettiğini duyar gibiyim koca gotlu. Bu anlattıklarımıda yalanlayıp, eminim suan -beni sevmedın kı nagmelerıni atıyorsundur. Hatta seni sevseydım yanında olurdum Dımı? He canım He. He tabı canımmm.
Asıl mesele hissizlik Ağabey. His yok. His duymuyorum o embesıle karsı. Bakmayın soylendıgıme hepsi dertten vallahi. Mecalım yok ata sporumuz olan çayımızı karıştırmaya bile. Ama hissedemiyor olmak en efsane olay abi. sevgi yok, korku yok, nefret yok, özlemek yok. hisler sıfır. izindeyiz dexter. Helal dexter baba!
Sen onca ayrılık yasa herıfle, herif düğün yerinin meydanına çıksın o koca götü ve gobeıyle horon tepsin. Adakı oz güven uzay boşluğu zaten. Bir an o halaya girdiğinde etraf sallanacak diye masanın altına girmeyi bile düşündüm. Canım sen onlara kas diyorsun, ama bunlar bildiğin et yığını, yağ Torbası, kilo. Her yanımdan geçişinde komılı komılı sesleri duyyuyorum, vücudunda o kadar yağ oranı faZla tatlım. Sen komılıne devam bebeyımcanım.
Şimdi neden sana hakaret ettim, onca laf söyledim bilmiyorum. Ama emin olduğum şey var kı; Aslında ayrılıklar değilde, gidenin sevmediği halde seviyorum demesi en çok koyuyor insana. Bu cumlemı iyi oku; Mallıgın, embesıllıgın, sevmediğini bildiğim halde seviyorum demelerin. "-Nasılda koydum ama!" dedirten cinstendi. COK KOYDU.
Ayrıca dipnot; yukarıda gecen hakaret, küfür ve kotu söylemler için ufaklarımın beni örnek almamasını söylüyorum ve buyuklerımıde -Halden anlayın daa. Diyorum muuaah.

Pembe Gözlük