30 Ekim 2013 Çarşamba


Bendeki yerini gözünde çok büyütmüşsün, dikkat ette düşünce canın acımasın canımcım.
He canım öyle, öyle. Tam her şeyi rayına oturtmuşken , tüm kanalizasyon merkezleri boklamakla görevli sanki o kurulu sandığımız düzeni. Yahutta düzen sandığımız alışkanlıklarımızı. Tamam sistem olarak 3 gün mutlu ol, 4 gün bok gibi acı çek tamam kabul fakat sen bu dram olayını haftanın 7 gününe çıkarırsan orada karıştırırım ortalığı.
İnsanın her günü dramayı kaldıramıyor. Aaaa yeter Abii. Böyle bir pırpırlı halim eksik olmaz üzerimden. Hep kendini koruma iç güdüsünde bulurum, savaşa hazır asker gibi. Dur Kimse kimseyi yemiyor yahu! Ne bu saldırgan halim, akıl sır ermez. O kadar hırpalanmışım ki herkesin bana düşman olduğunu düşünüyorum. Ha bir de büyük konuşma meselesi; acayip uyuzum. Bunu her zaman söylerim bir ilişkide büyük konuşmayacaksın Abii. Allah insanı cahillikten korusun , hiç unutmuyorum derslerden erken kaçıp onun önünden geçebilme ihtimali olduğu mekanlarda takılmayı. Değer mıydı? -hayır. Değdi mi peki? -hayır. Havanın kıçımı dondurmakla, dondurmamak arasında kararsız kaldığı zamanlardayız. Gencim yaaa, artıztım ya böyle ince cıbıl cıbıl sırf uyumlu diye incecik mınnak kıcımı donduracak şeyler giymiştim yine. Kime giyiniyom, süsleniyom bilmem. Madonna'nın kulisinde kı danscılardan farkım yok, tamam giyin süslen bacım ama önemli günlerde yap pırıltını, ısıltını ama sen durduk yere Nil Karaibrahimgilin dolabında sirtaki yapmış gibi dolanma yanı. Derslerin yoğun ve buna ragmen eziyeti bile hoş olduğu zamanlardayım, birde su embesıl *Öküz (isim bu olsun) mesaj atmasa daha da renkli olacak gibi. Neymiş efendim çok sevmiş. (Beni feysten gördü sadece, yüz yüze hi görüşmedik sanırım onu seviyorum!) Oğlum sen görmediğin birini nasıl sevıyon yanı nasıl. (Acayip, rol yaparım) Böyle yamyam kafalara hıç anlam veremem, dış güzellik gibi iç güzellikte önemli valla. Bir erkek, kadına nasıl yaklaşması gerektiğini bilmeli, ilk karşılaşma önemli !!!!!!
!(Zırvalamasyon mod vol 1, zırvalarıma INANMADIM.)
Yine okul çıkışı dogal olarak kafamı dagıtmak için bir nescafe içip eve geçmeyi planlıyordum akşam üstü bitiyordu derslerımız, daha yalnız, daha ılımlı, daha garıptım sanki. bu yalnızlıktan alınmıyorum, gocunmuyorum kendi dünyam benden bisi gibi. Bu rutin hayatı seviyorum, böyle eglence, hareket, bereket vs bana uzak gibi, ruhum yaşlandı. Yada ben öyle hıssedıyordum. Yorgundum. Yorulmustum. Birinin omzuna, göğsüne basımı koyup dınlenmelıydım. Kendimi bu hallerdeyken hemen hayaller ülkesinde bulurum. Otomatik olarak kafamda bır balon çıkar ve izle sinemanı. Ama bu ülkede sen ne istiyorsan o oluyordu. Güzeldi, seviyorum orayı. Mesela her gece uyumadan orayı hala ziyaret ediyorum. Hep iri cüsseli, elleriyle beni kavrayabılecek, kendini babamla karıştıracak derecede karışıp hesap soracak birini hayal ettim. Şarkı bile dınleyemıyordum, korkuyordum teslim olmak ve asık olmaktan. Bazı şarkıları dınledıgımde kemıklerımın daha da birbirine sokulup, ezilip buzuldugunu hissediyorum. Belki de o cafeye yalnızlığımı farketmek için gidiyordum. Kımbılır? Bay öküzü farkettım cafenın önünden geçiyordu kocaman iri siyah kaşe paltosuyla, bir an ona merhamet edesım geldi, söylenip duruyorum ama o soğukta paltosunun içinde koca bedenini buzusturup minik adam oluşu bir merhamet soktu içime. Ilk defa profil resmınden hatrıma düşen görüntüsüyle karsımdan geçiyordu. Benı görmesini sağlamak konuşmak istiyordum. Ama nasıl? Ve ben nasıl olduysa kendimi cafenın kapısında buldum! Hala nasıl oraya gittiğim konusunda fikrim yok! +Gel çay içelim için ısınsın, dedim. Gözlerini kıstı ilk önce, tanımak ister gibi. Cevap vermedi, güldü. Gülen dudakları değildi. Uzun, kok dipleri çok kalın olan, siyah kırpıklerının arasında kı kahverengi tahta boncuk gozlerıydı. -Aaa ama sen, şey. Yani tabı tabii ıhhh içelim kusuruma bakma, karşıma çıkınca tanıyamadım. Yanı bir de surekli beni tersleyınce, bu çay davetin şaşırttı. Dedi ve güldü. O gun o gülücük, dudaklarının her zerresıne uğradığını gördüm. Sonra bu ultra koca adamın söylenip hakaret ettiğim kadar kotu biri olmadığını gözlemledim. Anlattı bana. Anlattı, anlattı, anlattı. O anlattı, bazen ben dinledim. Bazen kimse. bazılarına şaşırdım, bazılarına güldüm. O anlatırken demli ve tek şekerli çay içti, ben ise bol şekerli nescafe. Hatta onun çay bardagının yanında fazla gelen şekerleri koyduk nescafeme. Güldü. Nescafemın içindeki şekerler yüzünden bu kadar tatlıymısım. Her insan derdini eksik olduğu yerden baslar anlatmaya. Bu herıfte ailesinden başladı, babasından, annesinden en çokta babasına olan nefretınden. Dinledim. Ama dınledıgımde karşımda 7 yaşındaki halı oturuyordu sankı. Iclenıyordu anlatırken. -her ne kadar o buna hıçkırık desede. O an elini sıkmak, basını omzuma yatırıp okşamak, geçti bak suan koskoca adamsın bir daha bunlar olmayacak, çünkü o kadar ıyı biliyorum kı çok ıyı baba olacaksın sen. Demek istedim. Diyemedim. Orada elimi uzatıp, bana soru sormasına konuşmasına izin vermeden onu en sevdiğim şehrin meydanında olsa da arka sokağına bakan parka götürmek istedim. Konusabılırdık. İçimiz hala çocuktu. İçimiz çocuklukta kı eziklik, kırgınlıklarla doluydu. Hala hatırımdadır ekru ve pembe desenli bebegımın elbisesini utulerken, elbiseyi yaktıgımdan beri utulerı sevmem. Bilmediğim bir ışı yaptıgımdan dolayı suçum olmadığı halde, bebek alınma yasağını unutmam. Acımıstı çok içim. Olsun elımdekılerle idare ederim, yaparım, ederim ben dedim ama içim öyle demıyordu. Onunda bu tarz acılarını dinlemek, dinlenmek istiyordum. Ve o da 8 yaşında iken mısketlerı çok sevdiğini mahallede misket biriktirme yarısı olduğunu anlatmıştı. Misket turnuvaları düzenlenip küme halinde maçlar yapıp, herkes kazandığını alırmıs bilek ışı yanı. Kendisini kuçuk gören arkadaşlarına inat hep oynarmıs. Hatta annesi uyusun diye kanepeye yatırırmıs erken saattee, bu velette herkesin uyudugundan emin olduğunda misket antremanı yaparmış. Ve 2 poşet mısketı olmuş bu turnuvaalardan fakat öyle bir sorun vardı kı babası gereksiz ve saçma buluyormuş. Ve bir daha oynadığını görürse çok kotu olur demiş. Akşam saati babasının geç geleceğinden emin olduğunu bildiği için geç saatlere kadar misket oynamış ve tam hamlemı yapıp hepsini ındırecektım kı mısketı nisan alan tek gözüme odaklandıgım misket değilde babamın ayakkabıları geldi. Ve klasik olaraktan kulağımda bir acı. Tüm arkadaşlarımın içinde kulağıma asıldı. Acıdı, canım acıdı. Sonra elimden mısketlerımı alıp etrafa savurdu. Tüm arkadaşlarım yuhalanıp topladılar, gulduler. Canım acıdı, Canım çok acıdı. Kulağımı çektiği için değil. Çocukluğum dediğim cam bılyelerımı aldığı için. Diye anlattı bana. Olsun geçer düşünme bunları dedim. Bogazım o kadar acımıstı, nescafenın aroması salıncakla sallandı bogazımda. Resmi ve acısına bu kadar tapmasını gerektırmeyecekmıscesıne bir tavır sergıledım karşısında. Eminim benim ruhsuz biri olduğuma inandı o an. Onun ağlamasını istemedim. Böyle olmak zorundaydım. Aglarsa, gözyaşını sılmem. Beraber aglardım. Bir dakka. Bir dakika. Lan bu tombalıgını seviyorum. O an bu aklıma nasıl geldi bilmiyorum ama bundan emindim. Ona söylemedim ama. O gecenin konseptıne bu uymuyordu. Ona acıdıgımı, acıdıgım için merhamet ettiğimi düşünmesini istemiyordum. Hatta hıç bırseyı bilmesini istemiyordum. Hanı böyle onu kendime yakın hissettim ama, bu davarlık yapacak beni dellendırecektı buna emindim. Eve gitmek için cafeden ayrıldık, o akşam sanki hesaplaşma aksamıydı. Gece uyudugunda emin olduğumda mesaj attım.
+ Öküzsün, hatta önde gideni bayrak tutanısın. Ama seni buna rağmen seviyorum. Yazdım.
Aha anında cevap;
-Sende çok maymunsun, hatunum ama ben senin mıngıldagını koparmasını bilirim sevıyom lan seni. Yazdı.
Güldüm hatta o an kahkaha kopardım. Iste eseek, esektır yine davarlık yapıyo. Ders çıkışı o cafede buluşmak artık ilk okulda her sabah andımızı okumak gibi bisi oldu. Cafeye gıtmezsek, cafe sahibi cepten arayıp yasıyoz mu diye kontrol etcek o kadar yanı. Tamda hayal ettiğim gibiydi, basımı yaslardım göğsüne huzur vardı orada severdi beni. Ellerimi, yüzümü. Canımın içisı. Sınav vakıtlerım yaklaştı ve arkadaşlarla ders çalışmak içinde okulda daha fazla zaman geçirmeye başladık, bu davarda şikayetçi değildi bu durumdan, (bensız duramayan adam) Bunda var bir is! Neyse öyle böyle esemes falan filan. Yanı bilirim ben malımı. Ben bu okuzumun ipini baglamıstım. Yanı salınmazdı, olmamalıydı. Ama suphelendım, bakalım çıkar kokusu dedim. Bir akşam yine dersten erken çıktık, sarjım bittiği için ona haber veremedim, başkalarından mesaj atma olayına da acaıp kilim. Cafeye gıdeyımde illaki gelir umuduyla kızlarla cafeye gittik, en köşeye oturduk lak lak falan , fıskos derken bir kaç saat geçti. Bu ara kesinlikle cafeye gıdemeyecegımı çok emin olduğumu biliyordu. Görünce sevınecektı asknutelllam. Sonra benim aşı staylam, cafeden girdi kalabalık grupla etrafındakılerı tanımaya çalıştım uzaktan bakınarak. Ayrıca benim görebileceğim fakat beni goremeyecegı kadar ters köşede oturmusuz. Hee bunlar sınıf arkadaşları finalleri olacağını düşündüm. bır otursunlarda arkasından çay alıp, ayrı masaya biraz onu arkadaşlarının yanından çalıp suprız yapacaktım herıfıme. Ayrıca bu grup kızlı erkekli karışık. Hiçte tepki yok bende anacım. Böyle de tescilli RTÜK imzalı MALIM! Bir kızda cafe taburasınde bunun yanına denk gelmiş. Ben pırpırlanırım. Neyse canım arkadaşa o, diye kendime ara gazı dosuyorum. Baktım bu kız bunun yanına yaklasıyoo, ben abartıyorum sandım sevgilim ya hanı yanlış anlıyom diye dusunuyom. Sonra kız çay bardagını bunun ağzına götürüyor, bu şapşal içiyor. O an gözlerim yerinden çıkıp çaycı Alı abının yanına gidecek diye korktum. Lan goremıyom mu ben dedim. Flü modunda hemde. Sonra kız basını bunun omzuna koyuyor, bu kızın karışan saçını düzeltiyor, sonra evet yanlış görmedim saçını opuyor. Opuyor, opuyor, opuyor. Öpmek? Öpmek? Ö P U Y O R L A N !!!! bakıyom, bı daha bakıyom, bi daha falan. Saskınım hanı, kaldım tıkandım oylecene. Benim davarın IPI baglı değilmiş ya. Oraya buraya otlanıyomus. Sonra hıç bir şey olmamış gibi arkadaşlarla kalktık önünden geçtim. Beni farkettı ve kızı ıttırdı basını yasladıgı göğsünden(!) Bir saniye açıklayabilirim. Gitme dinle. Beni dınleemek zorundasın. Sana diyorum. Diye arkamda kalan zayıf ve ince vızıltıların beraberinde o geride kaldı. Garıptım. Ne yapacaktım, bilmiyorum. Ne yapmamam gerektiğini de bilmiyorum. Yanı durum öyle bir hal almıştı kı bende, karanlık gecede iki beyazdık. sonra nasıl olduysa bu benim bınecegım araba durağının orta dikiliyor endişeli bir suratla. Telas içinde. Telaşa kapılmış, koca herıfım benim. Ama ben onu izliyorum. -yürürken. Bildiğim tek şey vardı olmamalıy-dı. +Beni dınlemelıısııın!! Dedi. -Neden? +Görüldüğü gibi degil! -Ne görüldüğü gibi degil? +Yanımdaki kızın gogsume basını koyması. -Tanıdığım adam gibi kalmak istiyorsan, yolumdan çekil. Adam gibi git.. Ayrıca, o kızdığın babandan, farkın yok. Sen mukemmel, harika bir baba olacaksın ama benim çocuğumun degil. Dedim. Ağladı, nasıl hıckırıyor hesabı yok. Yağmurda arka fon müziği veriyor sanki. Görmezden gelmeyi başarmak istedim. Eğer gözlerini sılersem gıdemezdım. Arabaya bindim, ve bana baktığında son kez ona güldüm. Gülüşüm ona sıcak bir ev di öyle söylerdi hep. Yağmurda sonkez evinde ısınsın, ellerini üşütmesin istedim.