24 Mart 2016 Perşembe




Mesela ben ellerime basıp, üzerimden ezip geçenleri asla unutmayacağım. 
İnsanlardan uzak, bir kıta da yaşamayı ve bir çadırın içinde senelerimi geçirme kafasındayım bu aralar. 
Kim? 
Neden? 
Niçin? 
Demeden, kendim için yaşamak adına buna ihtiyacım var.
Belki de içimde bağıran seslere sus diyebilmek.
Küçük seyahatlere gizliyorum ben alıp veremediklerimi. 
Şimdi herkes, herkes gibi. 
Sahi herkes herkesin hayatına karışamıyordu tabi, böyle bir durumda söz konusu. 
Mesela geçen gece, bir kupa kahvenin içinde boğulup intihar etmeyi düşündüm. 
Amacım ölmek değil-di.
Kendimi,
(emanet olan) bedenimi, nefsimi cezalandırmaktı. 
Sonra Sigmund Freud geldi aklıma. 
Düşünmek. 
Düşünmek insan oğluna verilen bir ceza değil mi zaten? 
Boyuna geçirilmiş, şeffaf halka gibi.
Kimi zaman ise ödül.
Nadirde olsa.Bir ahşap taburenin ayaklarına bağlı olmamalıydı, herhangi bir gırtlağın nefesi. 
Şuan kaburga kemiklerimi, ucuz naylon botları ile eziyorlar. 
Her şeye katlana biliyordum fakat, ucuz insanlara tahammülüm yoktu. 
Eğreti, eksik duruyorlardı karşımda. 
Her geçen gün, insanlara karşı olan düşüncelerim negatif yöne kayıyor ve buna engel olamıyorum. 
Kimseye güvenmek istemeyeşim, insanlardan kaçışım,insanlarla konuşmak istemeyeşim. 
Tanıdık birini gördüğümde, pasajlara girmelerim.
Sürekli gittiğim kafenin sandalyelerine sırf biri görür diye gömülmelerim. 
Benim gibi hayat canlısı bir insana hepsi birden ağırdı. 
İnancım, hevesim, hayata tutunma isteğim hala baki. 
Korkuyorum . 
İlk defa, korkuyorum. 
Yoruldum…
Tükeniyor gibi hissediyorum ara ara. 
Ben hayatımın bundan sonraki olan bölümünü odamın penceresinin kenarında fesleğen yetiştirip, kitap okumayı ve kitap okurken kahve ile gark olmayı planlıyorum mesela. 
İnsanlara dair hiç bir umudum, hiç bir planım, hiç bir gelecek münazaramı kuramıyordum. 
İnsanın en asil düşmanıydı, insan. 
Bir kene gibi en uzuvsuz yerden, en derinden yapışıp kan emiyordu.
Ben insanlardan kaçarken en çok bir başına oluşluğumu seviyorum. 
Galiba bu ara en sevdiğim cümle; “canım kendim” idi. 
Canım kendim.
Ne de iyi bilirim yaramı.
Defalarca görmezden gelinilmişliğimi. Her seferinde güçlü olmak isteyen bir adamın ilk vazgeçtiği kadın oluşluğumu.Defalarca aynı adam tarafından terk edilip, aynı adama kavuşan kadın olduğumu.
Örselendiğimi.
Devrildiğimi.
Büküldüğümü.
Eğildiğimi.
Düştüğümde ellerimin parmaklarını ezenleri hatırladığımı.
Sevda, sevda ile sınanmaz idi elbette.
İnsan yarasına denk geleni sevmeliydi.
Ötelendiği ile değil.
Kadınım ben.
Ne de iyi bilirim kendimi.
Ne diyordum?
"Canım kendim"
Bundan sonra sadece kendim..
Yaşasın kitap 📚 okuyarak, kahve ☕ içip, fesleğen 🍃 koklayan marjinal deliler.
Düngecedüşündümbugünyazdım #SinemTetik 🎈


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder